Hem sosyal hayatta, hem iş hayatında hem de ikili ilişkilerinde temel olarak dışa dönük olmak başarıyı etkiliyor. Psikolog Narek Karasu, “Bir kişinin içe dönük ya da dışa dönük olması kısmi olarak genetiktir. Bazıları daha dışa dönük, bazıları daha çekiniktir” diyor. Ayrıca utangaçlık konusunda kişinin içinde bulunduğu çevrenin, kişiye olumlu ya da olumsuz destek verdiğini söylüyor. Gençlerin 12-16 yaş arasında duygusal değişim içine girdiği, beraberinde bir bunaltı yaşadığı, bunun sonucunda da ergende içine kapanıklık ya da agresiflik gözlendiğini anlatıyor.
Bu durumda ne yapılması gerektiği konusunda Psikolog Karasu, şunları söylüyor:
– Kişinin özgüveni doğuştan veya çevre etkenlerden etkilenir.
– Kendine güven, problem çözerek gelişir. Kişi, bazı sorunlarla yüzleşmeli, sorunları kendisinin çözdüğünü görmeli.
– Özgüven, bakış açısıyla da ilgilidir. Karamsarlık ve negatif düşünme alışkanlığı kişinin özgüvenini zedeler. Daha çok ailesinde sevgi ve kabul görmemiş çocuklar, bu sıkıntıyı yaşar.
– Doğuştan ya da kısmi olan mükemmelliyetçi yapı, özgüveni zedeler. Ailenin etkisi büyüktür.
Peki, utangaçlık bir hastalık mıdır? Yanıtı, Balıklı Rum Hastanesi ve Anatolia Tedavi kliniklerinde grup ve bireysel terapilere katılan Karasu’dan geliyor: “Utangaçlık insana ait bir duygudur. Genel bir davranış biçimi haline gelmişse sorun olarak algılanabilir. Herkeste vardır aslında. Ama bu, hastalık olduğunu göstermez.”
Kişi, utangaçlığını fark edebilir mi? Evet. Uzmanlara göre, kişi eğer kendini utangaç hissediyorsa, profesyonel destek alması yerinde olur. Tedavisi ağır değil. Sadece kişinin sonradan öğrendiği negatif duygu ve durumları olumlanıyor. Özgüven duygusu ortaya çıkarılıyor.
Gelişimsel bozukluğu olan çocukların davranışsal sorunlarının düzeltilmesi ve ruh sağlığının korunması alanında da çalışmalar yürüten Narek Karasu, “Çünkü özgüven, aslında insanın içinde var olan bir duygudur. İnsanlar kendilerine güvenle doğarlar. Bunun en önemli göstergesi, bir bebek doğduğunda suda yüzebilir. Batma korkusunu sonradan öğrenir” diyor.
Klinik psikolog Nursu Marmara, utangaçlığın moralle ilgili bir şey olduğuna dikkat çekiyor:
“Utangaçlık, çok insani ve güzeldir bu durumdur ama bir derecesi de olmalıdır. Ar damarı çatlak insanlardan olmamalıdır. Ar damarı, kültürümüzle ilgili ailemizden aldığımız değerlerdir. Bu normaldir. Öfkelenmek gibi, ama bir yere kadar. Şahsen ben kaşarlanmışlığı hiç görmek istemem.”
Nursu Hoca, bu aşamada utangaç kişilerdeki eksiklikleri dile getirirken bir vakasını hatırlıyor:
“Ertesi gün iş görüşmesi olan bir genç gelmişti; ‘Yarın görüşmede ellerimi nereye koysam uygun olur’ demişti. Bu tip insanların deha seviyesinde zekaları vardır. Ancak utangaçlıkları nedeniyle kendilerini iyi ifade edemezler ve mutsuz olurlar. Psikolojik gelişimlerinde engeller olur, güven yetersizliği vardır.”
Bu durumu kişi kendisi fark eder mi? Nursu Hoca, “Evet” diyor ve bu gibi durumlarda tavsiye ettiklerini şöyle anlatıyor:
– Örneğin kişiye para kazanmak uğruna sevmediği, zevk almadığı bir işi yapmamasını öneriyoruz.
– Ayrıca kendi zevk aldığı uğraşlar bulmasına yardımcı oluyoruz. Örneğin sporu çok önemsiyoruz. Çünkü spor kişinin bedenini özgürce kullandığı bir alan. Kişi, sporla bedenini tanıyor ve seviyor. Özellikle genç insanlar, spor yoluyla içindeki enerji patlamasını düzgün bir şekilde dışa vuruyor.
– Kişi kendini iyi ifade etmesini öğrenmeli; alıştırmalar öneriyor, yüksek sesli anlatımlar ve okumalar yaptırıyoruz.
– Bir ürün ortaya çıkardıkça gencin kendine güveni artıyor. O nedenle bu yönde genci destekliyoruz.
– Sporun yanı sıra kişinin müzikle ilgilenmesini sağlıyoruz. Çünkü müzik, en az matematik kadar beyni geliştirir. Satranç öğrenmelerini de istiyoruz.
– Ayrıca merak ettikleri konular hakkında bilgi toplamalarını öneriyoruz. Okul ile sınırlı kalmayıp merak ettikleri konular hakkında meraklarını uyandırıp bilgi edinmelerini sağlıyoruz.
Nursu Hoca’ya göre; bir gencin utangaçlığı yenmesindeki en önemli şey, kendisinin bir şey ürettiğini görmesi. Kişinin kendine bunu gösterebileceği en iyi örnekleri ise spor, özel ilgi alanları ve sivil toplum kuruluşlarında çalışmalar biçiminde özetliyor.
Uzmanlar gülmek, ağlamak gibi duygu durumlarının toplumda görünen bir ortalaması olduğunu anlatıyor. Buna göre kişi, ortalamanın çok altında kalıyor, o konuyla ilgili düşünce ve bilgisini aktaramıyorsa bu durum, onun arkadaş edinmesinde geri kalmasına neden oluyor. Çekingenlikte iki tip görüntüye dikkat çekiyor: İlkinde kişi çekiniktir ama bu durumu işselleştirmiştir, sorun değildir, o öyle yaşamaktan memnundur. Mesela bu kişilik çeşidi, ressamlar için bir avantajdır. İkinci tip çekiniklikte ise bu kişi, içinde bulunduğu durumdan şikayetçidir. Düşünce ve bilgisini ifade edememekten dolayı kendine kızgın, öfkelidir.
Peki, çekingenlik ve utangaçlığı nedir? Çekingenlik bir duygu halini ifade eder, utangaçlık ise bir düşüncedir; duygu ve bilgi karışmıştır. Çekingenliğin ve utangaçlığın ortak duygusu ise sıkıntıdır.
Uzmanlar, gençlerin meslek seçiminde bu kişilik özelliklerini uygun iş seçmelerinin önemine de değiniyor. Örneğin kızarıp bozoran, eli ayağı birbirine karışan, rahat konuşamayan bir ergenin sadece ilgi alanlarına göre değil, kişilik özelliklerini de gözününde bulundurarak mesleğini seçmesi gerekiyor. Bu özeliklere sahip birisi için onun bu kişilik özellikleri, örneğin ressamlık mesleğinde avantaj olabilir. Yoğun ikili ilişkilere ve sosyal çevreye dayanan bir meslek ise bu kişilik özelliklerine sahip birisi için dezavantaj. Bu nedenle uzanlar, her zaman kişinin; ilgi-bilgi-kişilik özellikleri ölçütlerini gözönüne alarak meslek seçmesini öneriyor.
Bazı uzmanlar ise çocukların bile kesinlikle utangaçlıklarının farkında olduğunu söylüyor. Günümüz kent yaşamında çalışan anneler ve çocuklarına dikkat çekerek, çocukların eğitim yaşamlarındaki kaçınma davranışlarını irdeleyerek yapılması gerekenleri özetliyor:
– İnsan toplumsal bir yaratıktır. Bu nedenle çocuk ya da ergen, kaçınma davranışları yerine katılma, çoğulcu ortamlarda bulunma, toplu etkinliklere katılma, başka insanlarla birlikte olmanın yanı sıra gerekiyorsa terapi de almalı. Çünkü bu tip kişilikler, mükemmelliyetçi yapıdadırlar. Toplum önünde en küçük bir hata yapmaması gerektiğini düşünür.
– Oysa ‘Hayır hata yapabilirim” diyerek tam tersini düşünebilmeyi, ‘toplum içinde hata yapabileceği gevşekliği’ni öğrenmeli. Bu durumda ‘dalga geçmeyi öğrenebilmek’ de çok önemli.”
Çekinik ve utangaçlar, diğer kişiliklerle karıştırılabilir. Onlar da uzaktan bakıldığında utangaç görünürler. Ancak sahip oldukları kişilik değişiklikleri onları utangaçlardan ayırır.
– Bağımlı kişiler: Bir yakınına ya da başkasına bağımlıdır. Onsuz hiçbir şey yapamaz.
– Şizoik kişiler: Kendi dünyasında huzurlu yaşayan, psikiyatrik hasta olmayanlandır.
– Paranoik kişiler: Kuşkucu, şüpheci, tedirgin kişiler. Çok alıngandırlar.
“Utangaçlık aslında insanın kendisiyle uğraşmasıdır, çünkü bilinçaltında kendini değersiz buluyor. Bu tip gençlerin ailesinde düzgün rol modeller yoktur. Horlanmıştır ve ailede başarıya endeksli sevgiler vardır ” diyen Nursu Marmara, yumurta atan çocukların psikolojisini de çözümlüyor. Nursu Marmara, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “Yumurta atmayın başka şeyler yapın” dediği gençlerin davranışlarını şöyle tahlil ediyor:
“Yumurta atmak çok zarif bir aksiyondur. Gençlerin enerjisini doğru bir şekilde karşılanmadığı müddetçe, dışlandığı zaman, adam yerine konmadığını hissettiğinde gençler kendilerini ifade etme biçimleri arıyor.
Bu tip gençler için belki sevgi değil ama saygı çok önemli. Onların gözünün içine saygıyla bakıp, omuzlarına dokunarak onları iyi dinlemek lazım.
Gençlerin inanması lazım, yönetenlerin elinden geleni yaptığına… Bu şekilde yumurta atan veya kendine zarar veren çocukların ailelerine bakıldığında, o çocukların ailede hırpalandığı gerçeği ortaya çıkıyor. Baba otaritesinin güzel bir rol model olmadığı, annenin baskın olduğu çocuklar oluyor genelde bunlar…”
Psikolog Narek Karasu, utangaç kişiliklerin aile ve çevre ile ilişkilerini bu şekilde gözler önüne serdikten sonra Türkiye’deki eğitim sistemine de dikkat çekiyor: “Eğitim sistemimiz ne yazık ki, özgüveni geliştirici bir yapıya sahip değil. Genel geçer, belli kalıplarda insan yetiştirmeye yönelik. Düşünmeye ve sorgulamaya itmiyor. Kalıplara göre eğitim veriliyor” diyerek sistemi eleştiriyor.
Daha da önemlisi, eğitim sisteminin gençlerin anlayışına değil, korkularına hitap ettiğini söylüyor. Bu noktayı şöyle açıklıyor:
“Örneğin gençlerin sınav için çalışmaları, korkudur. İyi para kazanmak için çalışmak da korkudur. Oysa eğitim; meraka, coşkuya, öğrenmeye dayalı olmalıdır. Sınırlamayla eğitim verilmez. Öğretmen, öğrenmek istemeyen çocuğa hiç birşey öğretemez. Kişi eğer kendini ona sunulan kalıplar içinde görmüyorsa, kendini oraya uygun bulmuyorsa korkar, özgüveni zedelenir ve bu durum utangaçlığı körükler.”
Yazar hakkında