Çoğu kişi gerçek anlamda okumayı bilmediklerinden yavaş okumaktadırlar. Okuma becerisine iş gördürmeyi öğrenmemişlerdir. Okumaya iletişim açısından baktığımızda bunu daha iyi açıklayabiliriz.
İnsanlar arasında bilgi, duygu, düşünce alışverişini sağlayan iletişim, kaynak, mesaj, kanal ve alıcı gibi ögelerden oluşur. Yazıya geçmeden önce sözlü iletişim insanlar arasında tek bilgi aktarma yolu idi. Bir insanın ses telleri çeşitli sesler yaymakta ve bu sesler kanal aracılığı ile alıcının kulağına gelmekte ve alıcının bu sesleri yorumlamasıyla işitme gerçekleşmektedir.
Yazı bulunduktan sonra önce resimler yolu ile (Hiyeroglif) iletişim kuruldu. Sonra harflere geçildi. Ortaçağda sözcükler parşömen üzerine yazılırdı. Daha sonra kâğıda yazıldı ve yazı gelişti. Sonra yazılanların okunmasına geçildi. Okuma önceleri yüksek sesle yapılıyordu. Özellikle ortaçağda sesli okuma yaygındı. O yıllarda sesli okuma hızı hemen hemen sözlü iletişim hızına eşitti.
Sesli okuma hızı aynı zamanda kitabın basım, şekil, puntosu ile yazarın dil özelliklerine bağlıydı. Zamanla göz, ses telleri ve kulak döngüsünün okuma hızını düşürdüğü fark edildi. Sessiz okumaya geçilmesinin gerekliliği kabul edildi. Ancak tam olarak sessiz okumaya birden geçilemedi. Ses çıkarmadan fakat dil, dudak ve gırtlağı hareket ettirerek yani içinden sesli okuyarak yarı sesli okuma yapılmaya başlandı.
Ancak yarısı sesli okumada da ses dalgaları işin içine girdiği için sözcük okuması yapılmakta ve hızla ilerlenememekte ve sonuçta bilgiler beyne bütün olarak ve hızlı bir şekilde aktarılamamaktadır. Bu nedenle artık bu okumada önemini yitirmiş, yerini gözle sessiz okuma almıştır. Gerçek anlamda okuma gözle sessiz okumadır.
Gözle yapılan sessiz okumada bilgiler başka kanallar devreye girmeden doğrudan beyne gönderilir. Gözle sessiz okumada okuyucu belirli sözcük gruplarını, cümleyi ya da paragrafları bütün hâlinde daha kolaylıkla algılayabilmektedir. Bir metnin sesli okunması sessiz okumaya göre dört beş kez daha fazla zaman almakta, bu yüzden yüksük sesle ve içinden sesli okuma hızı ve kavramayı geriletmektedir.
Aktif Görme Alanınızı geliştirmeden önce sahip olduğunuz görme alanınızın genişliğini ve yüksekliğini değerlendirmelisiniz. Bu değerlendirmeyi size verdiğimiz alıştırmalardan yararlanarak yapabilirsiniz. Bu alıştırmaları anlatımlar bölümünde inceleyebilirsiniz.
Aktif Görme Alanınızı tespit ettikten sonra alıştırmalarla geliştirmelisiniz. Eğer dakikada 150 sözcük okuyabiliyorsanız, her satır için ortalama 25 göz hareketi yapıyorsunuz demektir ki bu da algılamanızın düşmesine yol açabilir. Çünkü daha önce de sözünü ettiğimiz gibi yavaş bir okuyucu, gözünün ileri geri yaptığı hareketlerle iç iç içe elipsler çizmektedir. Her sözcük üzerinde fazla zaman harcamaktadır. Bu da okuma hızını ve kavramayı aynı oranda engellemektedir.
Bu bölüm altında verilen çalışmalarla görme alanınızı çok daha fazla geliştirebilirsek, sözcük sözcük okuma alışkanlığınızdan vazgeçebilecek, gözünüz bir bakışta daha fazla sözcük grubunu okuyabilir duruma gelecektir.
– Göz Kazlarını Geliştirme Çalışmaları: Bu bölümde göz kaslarınızı geliştirebilmeniz için uygulayabileceğiniz alıştırmalar verilmiştir. Bu alıştırmaları anlatımlar bölümünde inceleyebilirsiniz.
– Göze Ritm Kazandırma Alıştırmaları: Etkili ve hızlı okumanın önemli yöntemlerinden biri de okuma eyleminde gözlerin yapmış olduğu saptamaların (fiksasyon) belirli bir ritm izlemesidir. Edinilmiş bir ritm, etken görme alanlarını en verimli biçimde kullanmanızı sağlayacak ve alınan bilgileri bellekte depolama alışkanlığını kazandıracaktır.
Ritmle okumayı geliştirmenin bir yolu satırları kalp atışlarınızla ya da bir metronomla izlemenizdir. Parmağınız ya da bir kalemle her kalp atışınızda bir satırı izleyin. Metronom kullanarak belirli bir ritmle hızınızı arttırın. Bu çalışmaları doğal bir ritm kazanana kadar yapın.
Bu çalışmaları yaparken düzgün yaparken düzgün nefes alın, verin. Ritimli çalışırken nefesinizin düzgün olması önemlidir. Bu konsantrasyonunuzun daha yoğun olmasını da sağlar. Çünkü beyne düzgün oksijen gider.
Bu uygulamalarınızı farklı yazılarda denemelisiniz. Örneğin, söyleşi, makale, öykü, anı, roman, şiir gibi. Her yazıyı amacınıza uygun seçtiğiniz ritmle okuyunuz.
Etkili okumada hız ve kavramanın birlikte ilerlemesi önemliydi. Bunun için aktif görme alanınızı geliştirme ve belirli bir ritm kazandırılması yönünde alıştırmalar yaptınız. Şimdi hız ve kavramanın birlikte ilerlemelerine yardımcı olacak diğer bazı teknikleri öğrenelim ve uygulayalım.
Sözün Dağarcığını Zenginleştirmek: Sözcük dağarcığı yetersizliğinin kavramayı ve okuma hızını azaltıcı etkisi vardır. Sözcük dağarcığımızda bulunmayan sözcüklerin olduğu metinleri okurken, büyük güçlük çekeriz. Alışılmamış, hiç rastlamadığımız sözcüklerin çoğunlukta olduğu metinlerde iyi bir okuma hızına erişmemiz mümkün olmadığı gibi anlamamız da güçleşir. Öte yandan birbirine çok benzeyen sözcüklerin karıştırılması da cümleyi anlamamızı engeller. Konsantrasyonumuzun bozulmasına ve geri dönüşlere neden olur Zaman zaman bu engeller nedeniyle istediğimiz hedeflere ulaşamayabiliriz.
Sözcükleri Biçimleri ile Kavramak: Sözcükler sadece uzunluklarına ilişkin yapısal karmaşıklıkları bakımından değil, aynı zamanda anlam ve kullanma sıklığı bakımından da farklılıklar gösterirler. Yapısal farklılıklarını ele alacak olursak bazı sözcüklerde iki harf vardır. Bazılarında birçok harf bulunur. Bazı sözcüklerde harfler aynı boyda, bazıları yukarı aşağı uzantılara sahiptir. Bazıları birbirine çok benzer. Öte yandan harflerin yazılış şeklinin tanınması da zor olabilir. Bir harf kümesi bizim için günlük anlamı içeren bir bütünlük içinde harflerden oluşmakta ise, bu kümeyi bütün olarak daha kolay anlarız. Ancak başka bir harf kümesi günlük kullanımında biçimi bize anlamlı gelmiyorsa, harfleri tek tek ayırarak anlamaya çalışırız. Bu bizim hem hızla ilerlememizi, hem de kavramamızı güçleştirir.
Tahmin edebileceğiniz gibi en kolay okunan metinler “aralıklı ve okunaklı” paragraflardan oluşmuş olanlardır. Çünkü harf kümeleri bize anlamlı gelmektedir.
Eskiden sözcükler, anlamını gösteren resimlerle öğretilirdi. Örneğin gözü ifade etmek için göz resmi, ağız için ağız resmi yapmak gibi. Böylece yazıdaki sözcükler bir resim olgusu içinde algılanırdı. Şimdi de okuma eğitimimizde “tümdengelim” sistemi ile yapılmak istenen de aynı ilkeye dayanmaktadır.
Oysa eski okuma sistemimizde, ilk okumaya başlayan çocuk kendisi için hiçbir şey ifade etmeyen alfabeyi önce ezberler, sonra da harflerin birbirleriyle yan yana gelerek çıkardığı sesi, heceleri birbirine katarak anlamı olan sözcüğü okumayı öğreniyordu. Şimdi ise çocuklara anlamını çok iyi bildikleri varlıkları ifade eden sözcüklerden oluşan 2-3 cümle şekil olarak tanıtılmakta, sonra sözcükleri ayrı ayrı başka cümleler içinde ayırt ettirmeye çalışılmaktadır. Bu sistemle çocuklar okumayı çok daha çabuk öğrenebilmektedir.
Çünkü çocuklar sözcüklerin varlıklarını resim gibi, şekil gibi biçimleri aracılığı ile anlamlarını kavramakta, böylece hecelere takılmadan daha hızlı okuyabilmektedir. Bu sistemle sözcüğün biçimine öylesine alışırız ki giderek sözcüğün anlatmak istediği nesneyi görür gibi oluruz. Örneğin gözlerimiz “zarf” sözcüğünü okurken aklımızda o anda zarfın şekli belirir. En son harf olan “f” ortadan kalksaydı gözümüz “zar” sözcüğünü okurdu. Bu kez aklımıza zar sözcüğünün anlamını ifade eden şekil / şekiller gelirdi.
Bir sözcüğün alışılmış biçimi bozulmuş ve harfler yer değiştirmişse onu okurken aklımızda hiçbir nesne canlanmaz. “Keçiç”, “rümök” örneğinde görüldüğü gibi bu sözcükler tersinden yazıldığından bizim için bir anlam ifade etmez. Bu sözcüklerin anlamlarının ne olduğunu bilebilmemiz için iyici düşünmemiz gerekir. Oysa onlar “çiçek” ve “kömür” sözcüklerinin ters yazılışıdır. Sonuç olarak yazılı sözcüklerin alışılmış biçimleri ne olduklarını, hangi anlamı taşıdıklarını anlamamıza yardım etmektedir. Aynı zamanda bu durum sözcüklerin daha hızlı okunabilmesini de kolaylaştırmaktadır.
Sözcükleri bir şekil olarak algılamaya alışan göz aynı zamanda sözcükteki küçük ayrıntıları da yakalamayı öğrenir. “sel” ve “tel” sözcüklerini sözgelimi karşılaştıralım. Bu iki sözcük arasındaki tek fark baştaki “s” ve “t” harfleridir. Gözlerimiz bu denli küçük farklılıkları görmekte ve dikkat etmektedir. Ancak, aklın bir an dalgınlığı veya bakarken yapılan küçük bir dikkatsizlik iki sözcük arasındaki bu ayırımı fark etmeyi engelleyebilir. Böyle bir durumda cümlenin anlamı bozulmaktadır. Bunun sonucu olarak okuyucu tekrar başa dönmekte ve dikkatini dağıtmak zorunda kalmaktadır. Ayrıca benzer sözcüklerdeki ayrıntıları fark etmekte güçlük çekildiği gibi herkesin günlük yaşamında kullanmadığı bazı sözcükleri okumada da güçlük çekilmektedir. Hızlı okuyabilmek için birbirine benzeyen bu tür sözcükleri karıştırmamak ve bunu önleyen alıştırmalar yapmak gerekmektedir.
Sözcüklerin Anlam Farklılıklarını Ayırt Edebilmek: Sözcüklerin değişik anlamlarının olması ve her anlamını bilmemiz etkili okumada önemli bir engelleyici rol oynar. Sözcüklerin değişik anlamı, cümledeki diğer sözcüklere ve kullanıldıkları yere bağlı olarak değişir. Örneğin, “yüz” sözcüğü cümlenin gelişine göre çok değişik anlamlarda kullanılabilir. “Sınavdan yüz aldım” cümlesiyle, “Elimi yüzümü yıkadım..” Cümlesindeki “yüz” farklı anlamlarda kullanılmıştır.
Sözcük başka başka anlamlarda kullanıldığı zaman okuyucunun anlamla ilgili diğer sözcüklerle olan ilişkiyi yakalayabilmesi için bir çaba harcaması gerekir. Eğer bu ilişki kurulamazsa cümleyi anlamadan geçmesi söz konusu olur ki bu giderek paragrafı anlaşılmaz kılabilir. Bu durum daha çok bilimsel ve teknik metinlerde karşımıza çıkabilir. Böyle durumlarda yapmanız gereken okumanızı yavaşlatıp, bu sözcüklerin önceki ve sonraki cümlelerine dikkatle bakarak, sözcüğün buradaki özel anlamını çıkarmanızdır. Değişir anlamları bulunan bu tür sözcükleri ancak yerinde ve bolca kullanarak kavrayabilirsiniz.
Sözcük Dağarcığını Zenginleştirmek İçin İzlenecek Adımlar: Sözcük dağarcığını zenginleştirmek çok ve değişik alanlarda okumalar yapmakla sağlanabilir. Bunun için şöyle bir yol izlemeliyiz.
Görme yeteneği, anlama görme ve zihin yeteneklerinin bir sentezi sonucu ortaya çıkmaktadır. Bunun sonucu yazılı bir sözcüğü görür görmez tahmin ediyor, tamam olmayan profilini ve diğer özelliklerini tamamlıyor, böylece görüşümüzü kontrol etmiş oluyoruz. Şimdi size çok karışıkmış gibi gelen okuma sürecinin bir başka özelliğinden söz edeceğiz.
Daha önceden de belirttiğimiz gibi okuma, harflerin ve seslerin belirlenerek tanınmazı işlemidir. Ancak, sadece görmek yeterli değildir, aynı zamanda birini diğerinden ayırt etmek de gerekmektedir. Yazmak ise, bir metnin bellekte kalmasıdır. Bu nedenle yazma, iki önemli faktöre dayanmaktadır. Bunlardan birincisi dil bilgisi, ikincisi ise sözcükleri birleştirmede kullanılan bağlama kurallarıdır. Oysa okumak, soyut ve göze dayalı olarak anlamlar üretmektedir. Bu üretimde sözcüklerin doğru seçimi, sözcüklerin anlamları, tip yapıları gibi durumlar sizin bu durumlara ilişkin farkındalığınızı belirlemektedir.
Beyne gelen bilgilerin ayrıntıları tam olmazsa, ya da eksiklikler olsa da beyin bunları kendinde olan şablonlara göre bütüne tamamlar. Örneğin, doldurulmak üzere boşluklar bırakılarak hazırlanmış olan sınavlar beynin bu özelliğini yansıtır.
Kavrama ve sezme yeteneği dediğimiz bu anlam üretimini geliştirmekle, cümleleri ve paragraflardaki ana düşünceleri daha kolaylıkla yakalayabilirsiniz. Şimdi yapacağınız 3 alıştırmada, okurken eksik bırakılan sözcükleri cümlenin gelişinden, eksik bırakılan sözcüğü izleyen sözcüklerden tahmin etmeye çalışın.